doğduğum ev
doğduğum ev gecekondudan halliceydi.tüm pencereleri yıkık, böceklerin sürüyle yaşadığı asla ısınmayan bir ev. pencereden dışarı baktığımda yalnızca bahçedeki ağaçları görebiliyordum. dünyam da o kadardı zaten. bacaklarımı demir parmaklıklar arasından sallandırır, o zamanlar şimdiye oranla daha popüler olan bayat ekmek/domates menüsünü afiyetle yer, bazen dünyanın hakimi olduğumu, bazen de dünya kupası finalinde gol attığımı falan hayal ederdim. o pencereden, gündüzleri güneş ışığı, geceleri de sokak lambasının etrafa yaydığı aydınlık dolardı içeri. o zamanlar da devrik cümleler kurmayı severdim ama yazmak gibi saçma fikirlerim yoktu. ki hala kalemi bi değişik tutar, harfleri de tersinden yazarım. ters adamım, bilirsiniz. bazen babannemin elinde poşetlerle kapıdan girmesini beklerdim o pencerede, bazen de kar tanelerini seyredip, yerlerin daha çok kar tutması için tanrıya dua ederdim. tabii o zamanlar tanrıya, allah demek gerekiyordu. bende bu düzeni bozmuyordum. o kadar çok dua ede